PLANLAMA – DEPREM: “BOLU - DÜZCE ÖRNEĞİ”
PLANLAMA – DEPREM
“BOLU - DÜZCE ÖRNEĞİ”
I. GİRİŞ
Ülkemizde
özünde spekülasyonun da bulunduğu yatırımcı tercihleri ve kaçak yapılaşma,
beraberinde PLANSIZLIĞI getirmiştir. Bu
istenmeyen gelişmede politik tercihler de rol oynamaktadır. Varolan imar hukukunun
gereği gibi görünüyorsa da ülke-bölge ölçeğinden kente-yerele doğru plan
hiyerarşisine uyulduğu ise kuşkuludur.
Kent
plancıları ile, merkezi ve yerel planlama birimlerinin, bir iletişim ortamında
iyiye ve doğruya birlikte ulaşabilecekleri bir düzen kurulamamaktadır. Varolan
yasa ve yetki kargaşası sonucu oluşan sektörel / parçacı plan kopukluğu da kamu
ve toplum yararları ile çelişmektedir. Uzun zamandır hedeflendiği halde,
planlama-uygulama süreçleri bütünlüğü sağlanamamaktadır. Oysa, parçacı ekonomik
ve politik istemleri değerlendirmek gerçekçi bir tutum gibi algılanmakta,
spekülatif ranttan kaçınılamamaktadır.
Toplum
ve kamu yararı adına seçilmiş bütüncül hedefler, tam anlamıyla “meşru”
gösterilememektedir. Kamu ve toplum yararı kavramları, batı örneklerinden de
çıkarak sorgulanmak / yeniden değerlendirilmek istenmektedir. Yanısıra,
planlamayı, kentsel tasarımı ve mimarlığı / yapılanmayı sağlıklı buluşturmak
arzulanmaktadır. Bu çok disiplinli uğraşta, bilimsel özerkliğin, yaygın,
sürekli iletişimin ve işbirliğinin kaçınılmazlığı yadsınamamaktadır.
Statik
– dinamik planlama eleştirel ortamından çıkarak, geçmişten günümüze oluşmuş
sorunlar ve yanısıra kazanımlar ayırdında yeni bir politika ve hukuk düzeni
arayışları kaçınılmaz görünmektedir.
Böyle bir düşünce ve hazırlık ortamında, ülkemizde yaşanan
“17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Depremleri”, planlama ve uygulama ikilisinin
hızlıca ele alınmasını zorunlu, hatta yaşamsal kılmıştır. Depremin ardından KHK
şeklinde başlayan düzenlemeleri “İmar ve Şehircilik Yasa Tasarısı” izlemiştir.
Birleşmiş Milletler UNDP öngörüsü olarak 1997 yılından bu yana “Afet Yönetimi
Sisteminin İyileştirmesi” de gündemde bulunmaktadır. Yanısıra, Avrupa
Topluluğu’na girme hazırlıklarının sürdüğü bu dönemde, bunun gerektirdiği “Ortak
Mevzuat” ve özellikle “Denetim Sistemi”, “Kaçak Yapılaşma Sorunları” ve
“Korumacılık” açılarından bütünlük taşıyacak yasal düzenlemeler gerekmektedir.
II. PLANLAMA-DEPREM
Ülkemizin
%92 sini kapsayan alanların derece derece deprem bölgeleri içinde yer aldığı
bir gerçektir. Deprem zararlarının azaltılmasına ilişkin stratejilerin
geliştirilmesi ise zorunludur. Doğal olarak bu bağlamda risk almanın da
dereceleri gündeme gelmektedir. Bu riskin en aza indirilme akılcılığı ise
yadsınamaz.
Riskin
ölçülebilirliği ve kavranabilirliği, üzerinde uzlaşılması gereken bir olgudur.
Bu olgu, planlamaya girdi oluşturan çok sayıdaki etmenle doğrudan ilişkilidir.
Bu ilişkiler, bütünü ise, ancak ve ancak bütüncül kent planlama / altyapı, üst
yapı, donatı yapımı, organizasyonu ile somut olarak ortaya konulabilir.
Genellikle
deprem öncesinde, planlama süreçlerinde bu riskin azaltılması sorunu, ancak
sınırlı olarak algılanmakta ve gözardı edilebilmektedir. Oysa, bu algılama
eksikliği, deprem sonrasında, dar alan ve dar zamanda bir panik ortamı
oluşturmaktadır. Bu son iki büyük deprem sonrası yaşananlar bunun üzücü ve
somut örneklerini sergilemiştir.
Deprem
sonrası karşılaşılan yerleşme sorunları kuşkusuz deprem öncesi eksiklik ve
yanlışlara dayanmaktadır. Bu olgu genel olarak plansızlık ve yanlış planlama
sorunları olarak da tanımlanabilir. Bu gerçek, depremlerden bir süre sonra; bir
bellek kaybı ile, gene gözardı edilebilmektedir.
Böyle
bir bellek kaybının önlenmesi için en önemli araç, gene kuşkusuz, deprem öncesi
varolan ve deprem sonrası da başvurulacak olan “PLAN BELGELERİ”dir. Belgelerin
bu amaçla sürekli kullanılabilirliği, taşıması gereken niteliklerinin
bulunmasına ve planlama sistem bütünü içindeki saygınlık, güvenirlilik ve yaptırım gücüne bağlıdır.
“PLAN
BELGELERİ”nin dayandığı çok sayıdaki temel veri, ilke ve genel hükümlerin
yanısıra, deprem verilerine de dayalı kısıtlayıcı, yönlendirici ve özendirici
doğru karar ve uygulama araçları içermesi ön koşuldur.
Alt
ölçekli planlarda, deprem sonrası yerleşme alanları için özel olarak ve yeterli
hükümler yer almayabilir. Oysa; üst ölçekli nazım planlarda, çevre düzeni
planlarında bu girdiler kesinlikle yer almalıdır. Bu da, doğru zamanda, doğru
mekanda ve özellikle kamu malı topraklar üzerinde, tüm boyutları ile düşünülmüş,
programlanmış ve planlanmış bir girdi anlamında olmalıdır.
Böyle
bir girdinin, zaman ve boyut bilinmezlikleri nedeni ile esnek olması doğaldır.
Yanısıra, varolan ve sürecek olan yaşam ve mekanla ilişkileri açısından da
ancak üst ölçekli planlarda yer alması gereği ortaya çıkmaktadır.
Planlamaya
ilişkin bu tür eksikliklerin deprem sonrasında Yalova,.Gölcük, İzmit, Adapazarı
ve Düzce çevresinde yarattığı bunalımlar bilinmektedir.
Konu
ve yerellik özelinde, deprem öncesi ve sonrası yaşananlarla da ilişkili olarak,
Bolu-Düzce Alt Bölgesel Planlama sorunları aşağıda özetlenmiştir.
III. BOLU İLİ
ALT BÖLGESEL PLANLAMA ÇALIŞMALARI
Bolu
İli Çevre Düzeni 1998 yılı sonlarından başlayan bir süreçte Bolu Valiliği,
Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü tarafından hazırlatılmaktadır [1].
Bu
çalışma; Bursa İl Bütününü içeren planlama çalışması benzeri olarak İl
ölçeğinde yapılması bakımından öncü çalışmalardan bir ikincisidir. Merkezi
yönetimin yerel birimi (Valilik, Bayındırlık İskan Müdürlüğü) tarafından ele alınarak sorunların
çözümüne yönelik bütüncül yaklaşımlar getirmeyi hedefleyen bir planlama
çalışmasıdır.
Bu
kapsamda o dönemde Düzce ve Akçakoca İlçelerini de içeren Bolu İl sınırları
bütününde gerekli araştırmalar, sentez ve değerlendirme çalışmaları hazırlanmış[2] ve 1/100
000 ölçekte plan kararları geliştirilmiştir. Ayrıca, sorunların önceliklerine
bağlı olarak, I. Öncelikli Planlama Alanı olarak belirlenen Düzce ve
Akçakoca’yı içeren yaklaşık 83 000 hektarlık bir alanda 1/25 000 ölçekli çevre
düzeni planlama çalışmaları başlatılmış ve tamamlanmıştır.
III.1.
Yeni Yerleşim Alanları Yer seçimi ve Üst Ölçekteki Planlama Arasındaki
İlişkiler
Bolu
İli 1 / 100 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı uyarınca Düzce ve Akçakoca
kesimlerine yönelik olarak hazırlanmış olan 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni
planları 17 Ağustos depreminin öncesinde onaysız olmakla birlikte, hemen hemen
tamamlanmış ve ölçeğin gerektirdiği
ayrıntıda makro planlama ve yerleşim kararları verilmiş idi.
12
Kasım 1999’da tekrarlanan ve bu defa merkez üssü Bolu İli, Düzce ve Kaynaşlı
İlçeleri olan depremde, bu bölge, büyük can ve mal kayıpları vermiştir.
Deprem
felaketleri öncesi; Bolu İli Çevre Düzeni Planı (1/100 000 Ölçekli) ile Düzce
ve Akçakoca Kesimi 1. Etap 1/25 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planlarının
tamamlanmış ve prensipte uygun bulunmuş olmasına karşın, deprem sonrasında
planlama çalışmaları durdurulmuş ve yeni yapılacak olan Bolu İli 1/25 000
ölçekli jeolojik etüt çalışmasının beklenmesine karar verilmiştir.
Ancak,
Düzce, Cumayeri, Gölyaka ve daha
sonraları Konuralp’e yönelik olarak yapılan Afetzede Yerleşim Alanları yer
seçim sürecinde bu makro kararlar dikkate alınmamış bu çalışmalardan bağımsız
olarak yeni yerleşim alanları saptanmıştır.
Düzce
çevresi için de aynı tutum izlenmiş, özellikle kuzey-doğu kesimleri ağırlıklı
olmak üzere Bayındırlık İskan Bakanlığı tarafından deprem konutları yer seçimi
yapılmıştır.
III.2.
Bolu ve Düzce’nin Yönetimsel Olarak Ayrılması ve Planlamaya Etkileri
Bolu
İli yönetsel sınırları içinde bulunan Düzce ’nin ayrılarak ayrı bir İl haline
getirilmesi süreci ile de, Düzce-Akçakoca kesimine yönelik 1/100 000 ve 1/25 000
ölçekli planlama çalışmalarının kaderi
belirsiz bir hale gelmiştir.
Bunun
nedenleri arasında;
·
Deprem sonrası
bölgede yaşanan nüfus hareketleri ve 2000 yılı nüfus sayım sonuçları
doğrultusunda planın yeniden güncellenmesi gereksinimi,
·
Afetzede yeni
yerleşme alanları, prefabrik yerleşimler, çadır kentler, çevre yolu gelişimi vb
nedenlerle plan revizyonun gerekli olması,
·
Düzce
Valiliği’nin Bolu Valiliği tarafından yaptırılan planlama çalışmalarını yeterli
ve değerli bulması, ancak kendi görüşleri doğrultusunda yeniden ele almak
istemesi,
sayılabilir.
Bolu
ve Düzce İlleri yetkilileri ile
Bayındırlık İskan Bakanlığı ilgililerinin ortak görüşü ise;
·
Bolu
Valiliği’nin bu güne kadar sürdürdüğü planlama çalışmalarının sürdürülmesi,
Düzce’ye ilişkin olanlarının
bundan böyle Düzce Valiliği tarafından tamamlanması;
·
Düzce Valiliği’nin
1/100 000 ve 1/25 000 ölçekli
planlama çalışmalarını deprem sonrası gelişmelere ve Düzce kent merkezi planlamalarına bağlı olarak yeniden
ele alması,
·
Bolu İli
planlamasının sürdürülerek, güncel veriler doğrultusunda sonuçlandırılması,
olarak
tanımlanabilir.
Bu
dönemde, Düzce yerleşiminin deprem sonrası 1/5000 ve 1/1000 ölçekli plan ilave
ve revizyon çalışmaları Düzce Belediyesi tarafından başlatılmış, ancak bu
çalışmalarda da 1/100 000 ve 1/25 000 ölçekli çalışmalardan yeterince
yararlanılmadan planlama çalışmaları sürdürülmüştür.
III.3. Afetzede Yerleşim Alanları Yerseçimi ve Planlaması
17
Ağustos 1999 tarihinde Doğu Marmara’da yaşanan deprem felaketi sonrasında, ağır
hasar gören yerleşimler ve yakın çevresinde, “Marmara Earthquake Emergency Recovery Project” kapsamında Dünya
Bankası kredisi ve Başbakanlık Proje Uygulama Birimi (PİUB) aracılığı ile “Afetzede Yerleşim Alanları” yerseçimi,
planlaması ve uygulama çalışmaları yapılmıştır [3].
Bu
çalışmalar kapsamında öncelikle ve ivedilikle; afetzede yerleşim yerleri için
jeolojik bakımdan sağlam zeminler aranmıştır. Yeni yerleşme alan yer seçimleri,
doğrudan ve hızlı bir şekilde PİUB ve Bayındırlık İskan Bakanlığı temsilcileri
tarafından, depremin merkez üssü Marmara çevresinde yer alan Gölcük, Adapazarı,
İzmit çevresinde yoğunlaşacak şekilde yapılmıştır. Daha önceden saptanmış bazı
yerler ile yeni seçilen ve jeolojik etütleri yapılan sağlam zeminlerde yer
seçim kararları oldukça hızlı bir şekilde verilmiştir. Bu yerseçim kararlarının
bazılarının politik seçmeler olduğu bilinmekle beraber, genellikle daha önce
belirlenmiş, bazen kentsel yerleşmelerden oldukça uzak, altyapısı bulunmayan
yerler seçilmiş, halihazır haritaları hazırlanmış, jeolojik etüdleri yapılmış
ve planlanmıştır.
Bu
ilk büyük ve güçlü depremde, Bolu çevresinde de kısmen hasar gören Gölyaka,
Düzce ve Cumayeri çevresinde daha küçük ölçekte yeni yerleşim alanları
saptanmış ve planlaması yapılmıştır [4].
Planlama
çalışmaları, mimari projelerin dış veri olarak verilmesi ile toplam 4 ay gibi
sürede, çok hızlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Tünel kalıp sistemi ile
gerçekleştirilecek bir tasarım yapılarak, vaziyet planları ve uygulama imar
planları hazırlanmıştır. Toplam 9 ayrı yerleşim biriminde yaklaşık 16 500
konutun planlaması yapılmıştır.
III.4. Düzce’de Yeni Planlama Sorunları
Düzce’de
deprem konutları için yeni ve hızlı yer seçiminin Düzce merkezinden kopuk oluşu
doğal karşılanmıştır. Bu kopukluk, deprem sonrası yeniden tanımlanması gereken
eski yerleşik alanlar ve yeniden kurgulanması gereken kent merkezine görelidir.
Düzce’de
kent merkezinin ve yerleşik alanların, geleceğe özel bir plan ve özel bir dokuda taşınabileceği kesindir.
Çevre
Düzeni Planı, hem merkez, hem de çeperlerdeki gelişmeleri, kuşkusuz depremin
dışındaki etmenleri de dikkate alarak tanımlamıştır. Düzce Kentinde deprem için
konut yer seçimi bu plan öngörülerine kısmen uyum göstermektedir. Plan, tarım
alanları ve su havzalarının korunması ilkesine dayalı olarak desantralizasyonu
öngörmektedir.
Deprem
Konut Alanları ile Merkez arasında kalan alanların ise değinilen Çevre Düzeni
Planı’na göre tanımlanması ve merkezle ilişkilerin, ulaşım sisteminin de buna
göre geliştirilmesi söz konusu olacaktır.
Özellikle
kuzeye, Akçakoca’ya doğru yönlendirilmiş Çevre Düzeni Planı öngörüsü olmayan,
devlet yolu geçişi, deprem konutları aracılığı ile gelişecek yeni konut çevresi
ile ilişkisi açısından yeniden sorgulanmalıdır.
Deprem
sonrası Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın yayımladığı genelgelerden doğan
izlenimler, jeolojik verileri, planlama girdileri içinde olması gerekenden çok
öne çıkartmıştır. Oysa yeni yerleşme alanlarını sadece deprem / jeoloji
girdileri ile irdelemek, planlamanın diğer seçmelerinin gözardı edilmesi
anlamına gelmemelidir. Tarım alanları ve kırsal yerleşmeler ile su havzaları ve
ormanlar bu bağlamda önem taşımaktadır.
Yersel,
bütünden kopuk planlama / karar süreçlerinde oluşan, özellikle endüstriye
yönelik deprem sonrası zorunluluk gibi algılanan istihdam yaratıcı ve
çevresinde yer seçmeleri özendirici
varolan ve süren girişimlerin de bu kapsamda ve revize Çevre Düzeni Planı kapsamında yeniden değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Bütün
bu olgular sürekli yaşatılan, yaşatılması gereken bir “Üst Ölçekli Plan”ın
vazgeçilmezliğini tekrar ortaya koymaktadır.
III.5.
Bolu – Düzce Alt Bölgesel Planlamasına İlişkin Genel Değerlendirmeler
Görüldüğü gibi;
bölgesel ve alt-bölgesel planlama çalışmaları ile kent planlama çalışmaları
arasında ve afetzede yerleşim alanları yerleşim alanları yer seçim ve
planlanmasında yeterince eşgüdüm sağlanamamış, tüm bu çalışmalar birbirinden
bağımsız ve kopuk olarak süregelmiştir.
Böylece, özellikle
Düzce çevresinde üst ölçekten gelen planlı bir gelişim şansı kaçırılmıştır.
Bunda yönetsel kargaşanın yanı sıra, deprem koşullarında hızlı hareket etme
gereği de rol oynamıştır.
Süregelen
planlama çalışmalarında eşgüdüm sağlama görevi Bayındırlık İskan Bakanlığı ve
bağlı Bayındırlık İskan Müdürlüklerinindir. Yerel yönetimleri de devreye
sokarak planlama çalışmalarının çok başlı olmaktan çıkarılması ve
yönlendirilmesi gereklidir.
Düzce
ve Bolu’da birbirinden kopuk olarak sürdürülmekte olan bölgesel, kentsel ve
yerel / mevzi planlama çalışmaları, mutlaka birbiri ile ilişkilendirilerek
doğru ve gerçekçi planlama kararlarına erişilmelidir.
Bolu
ilinde 1/100 000 ölçekli planlama
çalışmalarının bir an önce tamamlanarak, İl Konseyi toplantısında yapımına
karar verilen ve II. Öncelikli Alt Bölge olarak belirlenen “Bolu-Gerede Aksı” 1/25 000
Ölçekli Çevre Düzeni Planları hazırlanmalıdır.
Düzce’de
ise; Bolu İli 1/1000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı kapsamında hazırlanmış ve onama
aşamasına gelmişken durdurulmuş bulunan, deprem sonrası koşul ve verileri
uyarınca yeniden gözden geçirilmesi gereken 1/100 000 ve 1/25 000 ölçekli
planlar; hızla yaşama geçirilmeli, güncel veriler doğrultusunda alt ölçekli
(kentsel) planlama çalışmaları hızla
yapılmalıdır.
IV. SONUÇLAR
“Planlama – uygulama İkilisi” ile igili bu tür yeni yaklaşımlar, planlarda
“afet riskli” alanların risklerinin azalmasını sağlarken kendi etkinliği ve
saygınlığını da pekiştirecektir. Kaçak yapılaşmayı özendiren etmenleri, imar
affı ve ıslah planları ile ilgili yanılgıları azaltacaktır.
Bu durum,
yürürlüğe girdiği 1985 yılından bu yana denetim mekanizması işletilemeyen 3194
Sayılı Yasa’nın değiştirilmesini de kapsayan yeni denetim süreçlerinin
oluşturulması için kışkırtıcı da olacaktır. Yetki ve sorumlulukta akılcı
dengelerin ve bağların kurulmasına katkı sağlayacaktır. Afet öncesi ve sonrası
zorunlu olan çok girdili bir EŞGÜDÜM’ün de en önemli hukuksal dayanağını
oluşturacaktır. Planlamanın “ÇAĞDAŞ AFET YÖNETİMİ” ve “AFETLERE İLİŞKİN MİLLİ
PLAN”ın 1940’lı yıllardan beri geliştirilme çabalarındaki vazgeçilemezliği
anlaşılacaktır. Deprem / Afet sonrası doğan konut gereksiniminin de ötesinde,
işyeri kayıplarını yanıtlamak / istihdam yaratmak adına “plan bütünü”nün
öngörmeyeceği başka / büyük kullanışlara karşı çıkabilecektir.
Böyle bir planlama
ve uygulama ortamı toplumun
bilinçlenmesine katılımına ve öz denetimine de olumlu katkı sağlayacaktır.
Özellikle toprağın ekonomik bir değer olduğu bir sistemde, daha güvenilir,
yarışan tekil fırsatları dışlayan, daha
eşitlikçi bir ortamı oluşturabilecektir. Spekülatif yaklaşımları
azaltabilecektir. Bir başka anlatımla, uzun vadeli önlemlerin en güvenilir
hukuki bir temeli / aracı olabilecektir.
Planlama imar ve afet yönetiminden sorumlu, yetkili olan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın
varlığı da, bu nitelikleri ve gücü taşıyan böyle bir “Plan Belgesi”ni gerekli kılmaktadır.
Ancak
böyle bir planlama ortamında, toplumsal gelişmelere dayalı, zaman içindeki
değişmelere duyarlı bir esneklik içinde;
doğru yanıtlar bulunabilir.
Eylül 2001
TMMOB Şehir Plancıları Odası için hazırlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder